İnsan Hakları Avrupa
Mahkemesi bugün (3 Aralık 2013), Türkiye’nin İran sınırından İran’a 2008 yılının
sonbaharında sınırdışı edilen çoğunluğu çocuk ve bebek 19 Özbek mültecinin keyfi bir şekilde gönderilmelerini İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin işkence yasağını
düzenleyen 3. maddesi ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını düzenleyen 5.
maddelerini ihlal ettiğine karar verdi.
Türkiye, mağdur mülteciler
için toplam 193.350 Avro Tazminat ödeyecek.
Kararın geniş bir özetini
aşağıda bulabilirsiniz:
Ghorbanov ve Diğerleri v. Türkiye
(no. 28127/09)
Başvurucular, 1969 – 2008 tarihleri arasında doğmuş
19 Özbek vatandaşıdır ve halen Türkiye’de kaçak olarak yaşamaktadırlar. Dava,
başvurucuların Türk makamları tarafından İran’a sınırdışı edilmelerine
ilişkindir. Başvurucular daha önce Özbekistan’da yaşamış olan dört ailenin
mensuplarıdır. Özbekistan’ı terk etmelerini müteakip Tacikistan, Afganistan ve Pakistan üzerinden nihayetinde
İran’da kalmışlardır. Burada Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMYYK)
tarafından kendilerine mülteci statüsü tanınmıştır.
Bununla birlikte, başvurucular, Eylül 2007
tarihinde Türkiye’ye kaçmışlar ve kendilerine BMMYK tarafından mülteci belgesi
verilmiş, yiyecek karnesi sağlanmış ve çocukları okula gönderilmiştir.
Başvurucular, 12 Eylül 2008 tarihinde Van Emniyet
Müdürlüğüne yiyecek karnesi ve çocukları için kırtasiye malzemesi verilmek
üzere davet edildiklerini, ancak burada gözaltına alınarak daha sonra o akşam
İran’a zorla sınırdışı edildiklerini iddia etmişlerdir. Bir hafta sonra
yasadışı yollardan yeniden Türkiye’ye geri dönmüşler; ancak bu defa 11 Ekim
2008 günü evlerinden toplanarak ertesi gün yeniden sınırdışı edilmişlerdir.
Başvurucular yayan olarak kış koşullarında İran – Türkiye sınırındaki köyler
arasında 10 boyunca yürümek zorunda kaldıklarını ileri sürmüşlerdir.
İran Jandarmasından yardım talebinde bulunmaları
üzerine iki gün gözaltında kaldıktan sonra yeniden bu defa Türkiye’ye sınırdışı
edilmişlerdir. Dava konusu olayların olduğu tarihte, başvuruculardan 12’si
çocuktu.
Başvurucular (insanlıkdışı ve aşağılayıcı muamele
yasağını düzenleyen) Sözleşme’nin 3. maddesine dayanarak, sınırdışı etme kararı
olmaksızın mütemadiyen Türkiye’den İran’a keyfi bir şekilde sınırdışı
edilmekten şikâyetçi olmuşlardır.
Ayrıca, özellikle Sözleşme’nin esas olarak (kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkı/özgürlük mahrumiyetinin nedenlerinin bildirilmesi
hakkını düzenleyen) 5/1 ve 2. fıkralarına dayanarak, özellikle Türkiye’den İran’a
Ekim 2008 tarihinde sınırdışı edilmeden önce yasadışı bir şekilde gözaltına
alındıklarından, gözaltına alma sebeplerinin kendilerine bildirilmemesinden ve
gözaltının hukukiliğinin denetimi amacıyla itiraz olanağının kendilerine
tanınmamasından şikâyetçi olmuşlardır.
Mahkeme’nin gerekçesi:
İnsanlıkdışı muamele yasağı (Sözleşme’nin 3. maddesi)
Mahkeme, başvurucuların insanlıkdışı muamele
yasağını düzenleyen Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edildiğini tespit ederken
aşağıdaki gerekçeleri açıklamıştır.
Mahkeme, kötü muamelenin Sözleşme’nin 3. maddesi
kapsamına girecekse, asgari bir ağırlık düzeyine erişmesi gerektiğini
yinelemektedir. Bu asgari düzeyin değerlendirilmesi, eşyanın doğası gereği, muamelenin
niteliği ve bağlamı, işlemin şekli ve yöntemi, süresi, fiziksel ve zihinsel
etkileri ve bazı durumlarda, cinsiyet, yaş ve mağdurun sağlık durumu gibi, davanın
bütün koşullarına bağlıdır (bkz. Kudła
v. Polonya [BD], no. 30210/96, § 91, ECHR 2000-XI) [§29].
Mahkeme tarafından muamelenin “insanlıkdışı” olarak
nitelenmesinin nedeni, diğerlerinin yanında, tasarlanmış olması, uzun saatler
boyunca uygulanmış olması, bedensel yaralanmaya ya da fiziksel ya da zihinsel acı
çekilmesine neden olmasıdır (bkz. Labita
v. İtalya [BD], no. 26772/95, § 120, ECHR 2000-IV). “Aşağılayıcı”
muamele olarak görülenler ise mağdurun korku, acı ve aşağılanma ile alçaltma
gibi fiziksel ve moral dirençlerini kırma ya da mağdurun irade ya da onayı
hilafına davranmasına neden olan eylemlerdir (bkz. Jalloh v. Almanya [BD], no. 54810/00, § 68, ECHR 2006-IX). Bu
bağlamda, böylesi bir muamelenin mağduru aşağılama ya da alçaltma niyeti
taşıyıp taşımadığı meselesi kaçınılmaz olarak 3. maddenin ihlalinin
bulgulanmasına yol açmayan böylesi bir amacın olmamasına rağmen dikkate
alınması gereken bir unsurdur. (bkz. Peers
v. Yunanistan, no. 28524/95, §§ 67, 68 ve 74, ECHR 2001-III, ve Kalashnikov v. Rusya, no.
47095/99, § 95, ECHR 2002-VI) [§30].
Mevcut davanın özel durumuna dönecek olursak,
Mahkeme, başvurucuların hem İran’da hem de Türkiye’de BMMYK tarafından mülteci
olarak tanındıklarını ve ilk gönderilme tarihi olan 12 Eylül 2008 tarihinde
Türkiye’de geçerli oturma izinlerine sahip olduklarını not etmektedir [§31].
Mahkeme ayrıca, Hükümetten açıkça, sınırdışı
edilmezden önce İran’ın güvence verip vermediğine; başvurucuların sınırdışı
edilmeleri için karar verilmiş olup olmadığına; başvurucuların böyle bir
sınırdışı kararına ilişkin bilgilendirilip bilgilendirilmediğine ilişkin belge
sunmasının istendiğini; ancak bunu yapmakta başarısız olduğunu not etmektedir. Hükümet,
Mahkeme’nin yukarıda belirtilen sorularını yanıtlamakta başarısız olmuş ve
resmi bir sınırdışı kararının başvuruculara bildirildiğini gösterir bir belge
dava dosyasına girmemiştir. Ne başvurucuların 11 Ekim 2008 tarihinde İran makamlarına
teslim edildiğine ne de daha sonra İran’a kabullerine ilişkin güvencelerin
alındığına ilişkin herhangi bir kanıt yoktur. Yukarıdaki bütün bu [olgular]
Mahkeme’yi –BMMYK tarafından kabul edilmiş mülteciler olan– başvurucuların Avrupa
Konseyi üyesi olmayan yasadışı sınırdışı edilmeye karşı koruma sağlayan hukuki
usullerin bulunmadığı ve başvurucuların İran’a kabulüne dair İran makamlarından
bir güvencenin alınmadığı koşullarda İran’a yasadışı olarak sınırdışı edildiği,
sonucuna götürmektedir. Mahkeme, özellikle 11 Ekim 2008 tarihindeki ülke dışına
çıkarılmalarının Türk makamları tarafından resmi kaydının bile yapılmamış
olmasını çarpıcı bulmaktadır. Bu bağlamda, Mahkeme, Sözleşme'nin 3. maddesinin
mutlak niteliğine vurgu yapmaktadır. Ulusal mercilerin başvurucuların
bazılarını ulusal güvenliğe tehdit olarak görmeleri gerçeği bu koşullarda
sınırdışı edilmelerini haklı kılamaz (karşılaştırınız, mutatis mutandis, Saadi v.
İtalya [BD], no. 37201/06, §§ 138-39, ECHR 2008) [§32].
Ayrıca, Mahkeme on dokuz başvurucudan on ikisinin
olayların gerçekleştiği tarihte küçük olduğunu gözlemlemektedir. Çocuklardan en
büyüğü 2008 tarihinde on beş yaşındaydı ve iki başvurucu İran’a ilk sınırdışı
tarihinden yalnızca birkaç ay önce doğmuştu (bkz, yukarıda 4. paragraf). Başvurucular
Türkiye’den zor kullanılarak gönderilmişlerdi ve görünüşe göre yetkililerin
eylemleri önceden tasarlanmış ve başvurucuların mülteci statülerine ya da çoğu çocuk
olup Türkiye’de istikrarlı bir hayat sürdüren başvurucuların kişisel
durumlarına saygı gösterilmeksizin uygulanmıştı. Mahkeme, gönderilme zamanına
kadar yetişkin olanlarda usuli güvencelerin yokluğunda kendilerini
gönderilmekten alıkoyacak adımları atamadıkları ve çocuk ve bebekleriyle
bilinmeyen bir bölgeye gönderildikleri için çaresizlik ve korku hissetmelerine
yol açmış olması gerektiği kanısındadır [§33].
Dahası, başvurucular İran’da kış koşullarında ve
kalacak yerleri olmaksızın yaklaşık on iki gün geçirdiklerini ileri sürmüşler
ve Hükümet bu iddiaların gerçekliğine herhangi bir itirazda bulunmamıştır [§34].
Başvurucuların gönderilme şeklini dikkate alarak ve
çoğunluğunun yaşlarını göz önünde bulundurarak, Mahkeme, başvurucuların 3.
madde anlamında insanlıkdışı muamele olarak sınıflandırmaya yeterli ağırlıkta
acı çekmiş oldukları sonucuna ulaşmıştır [§35].
Bu nedenlerle, Sözleşme’nin 3. maddesi ihlal
edilmiştir.
Kararın Türkçe tam metnine İHOP'un aşağıdaki linkinden ulaşılabilir: http://ihop.org.tr/dosya/ceviri/Ghorbanov_ve_Digerleri_Turkiye.pdf
Kararın Türkçe tam metnine İHOP'un aşağıdaki linkinden ulaşılabilir: http://ihop.org.tr/dosya/ceviri/Ghorbanov_ve_Digerleri_Turkiye.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme